Uysal`dan Levent Kırca`ya Büyük Tepki

Genel Başkan Gültekin Uysal, sanatçı Levent Kırca’nın Adnan Menderes benzetmesine tepki gösterdi.
 
“Adnan Menderes’in sonu benzetmesi, kışkırtmadan öte büsbütün densizliktir.”

“Böylesi bir zihniyetin demokraside yeri olmadığı gibi, Türkiye’nin bugünkü sorunlarının çözümüne de hiçbir katkısı yoktur.”

“Bu zihniyetin 63 yıl sonra sanatçı hüviyetinde hortlamasını, başta Şehit Başbakanımız Adnan Menderes olmak üzere tüm demokrasi şehitlerimizin ve milletimizin daima hüzünle yaşattığı aziz hatıraları önünde büyük bir saygısızlık olarak kınıyoruz.”

(DP Basın Merkezi- 19 Haziran 2013)- Genel Başkan Gültekin Uysal, sanatçı Levent Kırca’nın, “Erdoğan`ın neredeyse finali de Adnan Menderes gibi olacaktır” şeklindeki sözlerine tepki gösterdi ve “Böylesi bir ortamda, ülkeyi getirdiği nokta ile her türlü eleştiri ve uyarıyı hak eden Sayın Başbakan’a yönelik, Şehit Başvekilimiz,  Adnan Menderes’in sonu benzetmesi, kışkırtmadan öte büsbütün densizliktir.” dedi. Uysal, böyle bir zihniyetin demokraside yeri olmadığı gibi, Türkiye’nin bugünkü sorunlarının çözümüne de hiçbir katkısı olmayacağını da vurguladı.

Uysal, yaptığı yazılı açıklamada şu görüşlere yer verdi:

 “ Türkiye, tarihinde hiç olmadığı kadar, kutuplaşma ve ayrışmanın yaşandığı endişe verici bir süreçten geçmektedir. Tüm ülke ve dünya kamuoyu gibi bizler de yaşanan olayları büyük bir endişe ile izliyor ve yaşanan sürecin bir an evvel sağduyu ile üstesinden gelinmesini diliyoruz.

Demokrat Parti olarak, olayların başından bugüne kadar çizgimizi koruduk. En başta belirttiğimiz gibi; sokağa yansıyan tepkinin adresi, başta iktidar tarafından benimsenen dayatmacı siyaset kadar, umut vaat etmeyen muhalefettir. Türkiye’nin dört bir yanından yankılanan sesi, siyaset mekanizmasının bütününe yönelmiş haklı bir haykırış olarak görüyoruz. Komplo teorileriyle zihinleri bulandırma gayretinin bir faydası yoktur. Vatandaşımız, en başta iktidara, CHP’ye ve Meclis’te bulunan tüm diğer muhalefete “yetti gari” demiştir.

“Belediye Meclisi’nde halledilecek bir konu Başbakan’ın otoriter tavrı ile ulusal bir krize dönüşmüştür.

Yine, en başından bugüne kadar demokratik taleplerin şiddete başvurmadan, kamu malına zarar vermeden, sağduyu ve demokratik sınırlar içinde olması gerektiğinin altını çizdik.

Üzülerek görüyoruz ki; demokratik bir ülkede Belediye Meclisi’nde sessiz sedasız bir biçimde, uhulet ve suhuletle çözüme kavuşturulabilecek bir konu, Sayın Başbakan’ın otoriter ve dayatmacı tavrı ile tüm dünyanın da gözlerini üzerine diktiği ulusal bir krize dönüşmüştür.

İlk gün yapılması gereken ‘dinlemek’, iktidarın aklına ancak iki haftadan sonra gelmiş, ancak yine doğru seslere kulak verilmekten aciz kalınmıştır. Yine demokratik bir hukuk devletinde ilk başvurulması gereken hukuk ve yargı kararları, ancak üç hafta sonunda ve son kurtuluş çaresi olarak iktidarın aklına gelebilmiştir.

Bu süreç sonunda, çözüm Anayasa’da köklü değişiklikler yapmak, seçim barajı düşürmek, siyasi partiler kanununda ve siyasi sistemin bütününde, özgürlük ve demokrasi ekseninde değişiklikler yapmak iken, iktidarın kutuplaştırıcı ve ötekileştirici siyasetle yoluna devam etme ısrarını da üzüntü ile görmekteyiz.

“Rövanş alma, göz dağı verme gibi uygulamadan kaçınılmalıdır”

Sayın Başbakan’ın şahsında simgele böyle bir anlayışın Türkiye’de artık toplumsal barışa hizmet etmeyeceği, hoşgörü üretmeyeceği, ancak ve ancak kaos, kargaşa ve ayrışmaya sebep olacağı ortadadır.

Aynı zamanda bu süreçte tüm Türkiye’nin gözleri önünde, devletin tüm imkanlarının adeta tek partili dönemin ‘parti devleti’ uygulamalarını hatırlatırcasına iktidar partisinin emrinde seferber edilmesi, demokrasiden uzak zoraki bir çaba olarak tarihe geçmiştir.

Bundan sonraki süreçte, hukuk devleti sınırlarını zorlayan baskıcı uygulamalar, rövanş alma, cezalandırma, gözdağı vermeyi çağrıştıracak her türlü politika ve uygulamadan titizlikle kaçınılması, yaşanan olayların geride bırakılması ve milletçe el birliğiyle atlatılması için büyük önem taşımaktadır. Bilhassa, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetine en geniş sınırlarda saygı gösterilmesi ve korunması bu süreçte iktidarın birinci görevidir.

“Adnan Menderes’in sonu benzetmesi, kışkırtmadan öte büsbütün densizliktir.”

Bunun yanı sıra, ülkenin içinden geçtiği böylesi hassas bir süreçte tüm taraflara mensup kişilerin beyan ve açıklamalarında, özen ve olgunluğun hakim olması; demokratik, barışçı ve sağduyulu söylemin öne çıkması şarttır. Böylesi bir ortamda, ülkeyi getirdiği nokta ile her türlü eleştiri ve uyarıyı hak eden Sayın Başbakan’a yönelik, Şehit Başvekilimiz,  Adnan Menderes’in sonu benzetmesi, kışkırtmadan öte büsbütün densizliktir.

Günümüzde marjinal düzeyde dahi kabul görmeyen böylesi bir zihniyetin demokraside yeri olmadığı gibi, Türkiye’nin bugünkü sorunlarının çözümüne de hiçbir katkısı yoktur. Demokrat Parti’nin ve Adnan Menderes’in misyonunun bugünkü temsilcileri olarak, hiçbir zaman milletimizin vicdanında kabul görmeyen bu zihniyetin 63 yıl sonra sanatçı hüviyetinde hortlamasını, başta Şehit Başbakanımız Adnan Menderes olmak üzere tüm demokrasi şehitlerimizin milletimizin daima hüzünle yaşattığı aziz hatıraları önünde büyük bir saygısızlık olarak kınıyoruz.

“Türkiye’nin bugün merkez sağa ve Demokrat Parti’ye ihtiyacı bulunmaktadır.”

Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu süreçte yükselen talep; iktidarın demokrasi dışı yöntemlerle el çektirilmesi değil, kendine bir çeki düzen vermesi talebidir.

Yaşanan olayların bir kez daha gösterdiği gibi, Türkiye’nin bugün gerçek anlamda merkez sağa, demokrat bir siyasete ve Demokrat Parti’ye her zamankinden daha fazla ihtiyacı bulunmaktadır.”