AKÜ`de 2023 yılında Türkiye ekonomisi tartışıldı

AKÜ`de 2023 yılında Türkiye ekonomisi tartışıldı


Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) ile Sinerji Medya Yayıncılığa bağlı Kurtuluş Gazetesi ve Konrad-Adenauer-Stiftung Derneği işbirliğinde 5 Aralık 2014 tarihinde “2023 Yılında Türkiye Ekonomisi: Yol Nereye” başlıklı bir panel düzenlendi.



Panel öncesinde panelistler Nişantaşı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kerem Alkin, Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel, Konrad-Adenauer-Stiftung Derneği Türkiye Proje Koordinatörlüğü ile Lider Medya Grubu yetkilileri AKÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. M. Kemalettin Çonkar’a da ziyarette bulundular.
 

AKÜ Güzel Sanatlar Fakültesi İbrahim Küçükkurt çok amaçlı salonunda düzenlenen panelin açılış konuşmasını yapan Lider Medya Grubu Başkanı Halil İbrahim Kocaerkek, Lider Medya Grubu olarak Konrad-Adenauer-Stiftung Derneği ile birlikte organizasyonlar düzenlediklerini belirterek, “Afyonkarahisar’a ve Afyonkarahisar’ın göz bebeği üniversitemizde eğitim gören öğrencilerimizle hayat tecrübesi ve piyasa tecrübesi olan, mesleğinin enlerinde insanları bir araya getirerek öğrencilerimizin bilgilerini ve birikimlerini artırmayı amaçlıyoruz” dedi.
 

Daha sonra söz alan AKÜ İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Selçuk Akçay, Türkiye ekonomisinin son 10-15 yıl içerisinde büyük gelişmeler gösterdiğini söyledi.


Akçay, “Ülkemizde ihracattan büyüme rakamlarına kadar sadece ekonomik anlamda değil aynı zamanda sosyal, siyasal, kültürel pek çok alanda çok büyük gelişmeler var ancak bu yeterli değil. Hükümetimiz, Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yılı olan 2023 yılı için hedefler belirledi.


Bu hedefler içerisinde 70’e yakın hedef söz konusu” diye konuştu. Türkiye’nin 2023 hedeflerine ilişkin bilgiler veren Akçay, “Ekonominin yanı sıra eğitim, sağlık, hukuk, anayasa, temel hak ve özgürlükler alanlarında hedefler var.


Ekonomik hedeflerden birisi, 2023 yılında Türkiye ekonomisinin dünyada ilk 10 ekonomi arasına girmesidir. Milli gelirin 2 trilyon dolara ulaşması hedefleniyor.


Kişi başına 20 bin dolar milli gelir hedefleniyor. İşsizliğin yüzde 5’e düşürülmesi ve Türkiye’nin bilgi ve teknoloji ihraç eden bir ülke haline getirilmesi, AR-GE harcamalarında Türkiye’nin birinci lige çıkması hedefleniyor” ifadelerini kullandı.



Daha sonra söz alan Konrad-Adenauer-Stiftung Derneği Türkiye Proje Koordinatörü Gülden Bahçelioğlu ise derneklerinin 1964 yılında Federal Almanya Cumhuriyeti’nin ilk şansölyesi adına kurulmuş bir dernek olduğunu söyledi.


Bahçelioğlu, “2. Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın yeniden inşası için çeşitli çalışmalarda bulunmuş olan Konrad-Adenauer’un ilkeleri ışığında dünyaya barış, özgürlük, hak ve adalet yerleşmesi ve güçlenmesi için çeşitli çalışmalar yapmaktayız. Dünyada 80 ülkede de temsilciliğimiz mevcut.


Türkiye’de 1984 yılından bu yana çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Başta eğitim olmak üzere birçok alanda geliştirilen projeleri destek veriyoruz. Bu bağlamda birçok etkinliğe doğrudan destek vererek projelerin hayata geçirilmesi konusunda öncülük yaptığımız inancındayız” diye konuştu.



Açılış konuşmalarının ardından AKÜ İİBF öğretim elemanı Dr. Murat Tiryakioğlu moderatörlüğünde yürütülen panel başladı. Panelde ilk sözü Nişantaşı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kerem Alkin aldı.


Alkin konuşmasında, Çin ve Asya’nın dünya ekonomisinde yeniden ayağa kalkarak iddialarını artırmaya başladıklarını söyledi. Alkin, “Sömürgecilik hareketinin önemli yükseliş gösterdiği 19. yüzyılın başlarına kadar Asya’nın etkinliğini önemli ölçüde kaybettiğini görürüz.


1978’de Asya’nın dünya ekonomisindeki ağırlığı yüzde 16-18’lere düşmüştür. Soğuk savaşın bitmesi ile birlikte 1990’lı yıllardan itibaren giderek hızlanan ve dünyanın batısından doğusuna doğru üretim ve tüketim merkezinin dünyanın doğusuna doğru kaydığı bir süreç var” ifadelerini kullandı.



Türkiye’nin de bu süreçte daha etkin rol alması için bir arayış içerisinde olduğunu da anlatan Alkin şunları söyledi:



“3. dünya olarak adlandırılan grup sömürgecilik hareketi, henüz daha etkinliğini hissettirmemişken dünya imalat sanayinde yüzde 73 gibi ciddi bir ağırlığa sahipti.


O yüzden aslında nehir kendi mecrasına geri dönüyor demek mümkün. Avrupa dünya mal ve hizmet üretiminde 1750’de yüzde 23,2’lik bir ağırlığa sahipti. ABD daha ortada yok. ABD’de Konfederasyon Anlaşması 1774’lerde gerçekleşiyor ki, bu nedenle oranın yerli ahalisi var.


Bering Boğazı açılmadan evvel Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden oraya göç ettikleri düşünülen, bu nedenle de bir nevi Türklerin DNA kökeninden olduğu varsayılan ve kovboy filmlerindeki Kızılderili olarak adlandırılan insanların ağırlıklı olduğu bir dönemden bahsediyoruz.


O yüzden dünya ekonomisinde hiçbir ağırlığı yok. Burada çarpıcı olan 1750 Sanayi Devrimi’nin başlamasından sonra ABD, yaklaşık sadece 150 yıllık bir dönem içerisinde fırsatları çağıran bir coğrafi alan olarak dünya imalat sanayindeki ağırlığını 0,1’den bir anda 23,6’ya çıkarıyor.


ABD dünya mal ve hizmet üretiminde belli bir ağırlığı sürdürme gayreti içerisindeyse şimdilik Çin’in önünde dünyadaki en büyük gayri safi yurt içi hasılayı yaklaşık 17 trilyon dolar civarında üretiyorsa bunların hiçbiri iki günde olan şeyler değildir.


1900’lerin başında ABD’nin dünya mal ve hizmet üretimindeki payı 23,6’ya çıktığında, Avrupa 150 yıl içinde Sanayi Devrimi ile birlikte dünya mal ve hizmet üretiminde yani imalat sanayindeki üretiminde payını yüzde 62’ye çıkardığında, Çin, Hindistan ve Pakistan’ın da de içinde yer aldığı üçüncü dünyanın imalat sanayinde ağırlıklarını ne kadar ciddi oranda kaybettiklerini görüyoruz. Bunu yeniden geri almaya yönelik bir mücadelenin varlığından söz etmek gerekiyor.”



Dünya imalat sanayinde yüzde 5’lik paydan liderliğe

Alkin, 1995 yılında Çin’in dünya imalat sanayindeki payının yüzde 5’in altında olduğunu belirterek, “2020 itibariyle baktığınızda batı Avrupa’yı geçen, Japonya’ya ciddi anlamda fark atan, büyük bir sıçrama gerçekleştiren bir Çin görüyoruz.


Öyle bir sıçrama ki şu anda dünyada çok ileri teknoloji ile üretilen 27 sanayi malı var ve bu mallardan 5’inde Çin, üretimde dünya birincisi konumunda” dedi.



Çin Merkez Bankası’nın 3 trilyon dolarlık rezervi ile dünyada ekonomik olarak önemli bir güç olduğuna işaret eren Alkin, şöyle devam etti:



“Dolayısıyla Çin, Merkez Bankası rezervine 3 trilyon dolar koymuş bir ekonomi olarak üretimde becerisi itibariyle bugünlere gelişi boşu boşuna değildir.


3 trilyon dolarlık bir rezerv büyüklüğü Çin ile baş etmeyi de giderek zorlaştırıyor. ABD veya başka ülkeler, Çin’in kur politikasını veya ekonomi politikalarına, tercihlerine laf ettiklerinde Çin dikkate almıyor.


Bizim Merkez Bankası’nın rezervi aşağı yukarı 5-6 mermi atabilen revolver marka bir silah kadar. Dolayısıyla her mermiyi dikkatli kullanmak gerekiyor. Merkez Bankaları sürecin yarısını itibarla yönetirler.


Çin Merkez Bankası’nın büyüklüğü ise Rambo’nun filmlerinde kullanılan ağır makineli tüfeğe benzer ki çok fazla zarar verilemez. Merkez Bankası rezervi önemli bir güçtür.”



Çin ve Hindistan giderek büyüyecek; ABD ve Avro bölgesi küçülecek.



Prof. Dr. Alkin Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 2012 yılı Kasım ayında yayınladığı ‘Global 2060’ Raporu’ ile 2060 yılında nasıl bir dünyaya gideceğimize dair verileri açıkladığını ifade ederek, “Raporda 2011 tespiti olduğu gibi yakın gelecek 2030 ve raporun ana harcı olan 2060’a ait bir tespit var.


Bu tespitlere göre sadece 2011 ile 2030 arası 19 yıl içerisinde ABD dünyanın satın alma gücü paritesi yöntemine göre gayri safi yurt içi hasılasında 5 puanlık bir kayıp yaşıyor. Avro bölgesi de 5 puanlık bir kayıp yaşıyor. Japonya 3 puanlık bir kayıp yaşıyor.


Toplamdaki bu 13 puanlık kayıp Çin, Hindistan ve gelişmekte olan ekonomilere gidiyor” diye konuştu. Raporun açıklanmasının ardından ABD’nin yaşanacak ekonomik kaybın önüne geçmek adına harekete geçtiğini dile getiren Alkin şöyle dedi:



“Raporun ardından ABD, kendisinin ve Avro bölgesinin 2030’a kadar dünya imalat sanayinde 10 puanlık ağırlık kaybına uğrayacak olması üzerine Aralık 2012’de Başkan Obama ‘Atlantik İttifakı’nı tekrar ayağa kaldırmamız gerekiyor’ dedi.


ABD buna izin vermek adına genişletilmiş bir serbest ticaret konusunu gündeme getirdi. Türkiye ‘bize bu anlaşmanın içine alacak mısınız’ diyor. Böyle hak aranmaz.


Hak yakaya yapışarak alınır. ABD’nin ceketinin sol yakasına, AB’nin ceketinin sağ yakasına yapışır ve ben 60 yıldan bu yana Atlantik ittifakının güney kanadını koruyan ülke olarak böyle bir genişletilmiş serbest ticaret anlaşmasının dışında bizi tutacağınızı zannediyorsanız yanılıyorsunuz demeliyiz. Yoksa alacak mısınız diye müzakere olmaz.”



2030’da Çin’deki milyoner sayısı, tüm Avro bölgesinin nüfusundan fazla olacak.



Gelecekte dünyada gelişmekte olan ekonomiler dâhil olmak üzere iddialı bir büyüme gerçekleşmeyeceğinin altını çizen Alkin, “Küresel krizin etkileri sonlandı zannedilmemeli. Böyle bir dünya yok.


Bundan sonra küresel krizin etkileri bitse bile dünya ekonomisinde büyüme ile ilgili trendin iddialı olmadığı bir sürece giriyoruz” dedi.



Çin’in tüm bu ortama rağmen büyümeye devam edeceğinin öngörüldüğünü ifade eden Alkin, rapora göre Çin’de 2060 yılında 300 milyondan fazla kişinin kişisel servetinin 1 milyon doların üzerinde olacağını söyledi. Alkin şöyle devam etti:



“Çin zenginleşmeye devam edecek. 2060 yılına geldiğimizde Çin’deki ortalama yaşam standardı ancak gelişmiş ülkelerdeki yaşam standardının yüzde 50’sine yaklaşacak ki, bu Çinlilerin yaşam standardının Avrupalılar kadar olmayacağı anlamına geliyor.


Biz de Çin’e yakın bir yerde ya da Çin’den biraz daha yukarıda olacağız. Çin’in nüfusunun 2060 yılında 1,5 milyar ile 1,6 milyar arasında olması bekleniyor. 2030 yılına gelindiğinde Çin’deki milyon dolar servete sahip olan kişi sayısı Avro bölgesi nüfusunu geçecek. Bunun sonucunda Çin’den bazı uçaklar sadece business sınıfta kalkacak.


2030 yılında her birinin kişisel serveti bir milyon doların üzerinde olan 300 milyon Çinli olacak. Uçaklarda özel bir lüks sınıfı bile ortaya çıkabilir. Mesela Hintliler o kadar zengin olmayacak ama nüfusları 2 milyar olacağı için zengin olanlar büyük olacak.


Ülkeler arasında ihracat artacak. 2010 yılı itibariyle dünyanın toplam gayri safi yurt içi hâsılasında ihracatın payı sadece yüzde 20 iken bu oran 2060 yılında yüzde 35’e çıkacak. Şu anda 75 trilyon dolar olan dünya gayri safi yurt içi hâsılası 2060 yılında büyük ihtimalle 180 trilyon dolara çıkacak.


Yüzde 35’i de acayip bir rakam ediyor. Türkiye’nin bu ihracattan ciddi bir pay alması gerekiyor. Türkiye ekonomisi 5-6 trilyon dolarlık bir ekonomi olacaksa bunlarla olacak. Dolayısıyla Türkiye’nin ihracatı ihmal etme gibi bir lüksü yok.”


Tasarruf yapmalıyız


Türkiye’nin ihracata dayalı büyüme formülünü bulamayan bir ülke olduğunu savunan Alkin “Biz, büyümemiz için en kritik konu olan ihracata dayalı büyümeyle ilgili sorunu henüz çözememiş bir ülkeyiz.


O nedenle ihracatımız daraldığı anda dönüp yeterince tasarrufu olmayan Türk halkına para harcattırarak büyümeye çalışıyoruz; o da ciddi bir cari açık ve enflasyon olarak geri dönüyor” diye konuştu.



Alkin, şunları kaydetti: “Bu durum, önümüzdeki 10 yıl Türkiye’deki tasarrufları artırmamız gereken bir dönemden geçmemiz gerektiğine işaret ediyor.


Yüzde 13 olan tasarrufumuzun milli gelire oranı şu an için vahim durum arz etmektedir. Çin’in tasarrufunun milli gelire oranı yüzde 50’dir. Çin 8 trilyon doların her sene 4 trilyon dolarını tasarruf yapıyor. O rezerv havadan gelmiyor. Biz 850 milyar doların yüzde 13’ünü tasarruf ediyoruz.


Öte yandan yüzde 25 yatırım yapmamız lazım. Yüzde 25 yatırımdan yüzde 13 tasarrufu çıkarırsak yüzde eksi 12 açığımız olduğu anlamına gelir ki bu da dünyadan senede 80-90 milyar dolar para bulmamız gerektiğini anlamına geliyor.


Türkiye senede 80-90 milyar dolar para bularak büyümek zorunda kalan bir ekonomiyse her zaman bir yumuşak karnın vardır.”


Enflasyon yüzde 3’de tutulmalı


Panelin bir diğer konuşmacısı Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel ise 2023 yılına giderken tutturulması gereken en önemli kıstasın büyümenin ne olacağı konusu olduğunu belirterek “Hatta potansiyel büyüme oranının ne olacağına bakılması gerekiyor.


Bir gerçekleşen büyüme oranı olduğu gibi bir de o ülkenin büyümenin oranının dışında potansiyel bir büyüme oranı vardır. Mesela bu Türkiye için 6’dır.


Bunu sizin mevcut potansiyelinizi özellikle insan gücünüzü, özellikle toplam faktör verimliliğini artırarak bunu 6’ya kadar çıkartabilirsiniz. O çıkarımı yapmak son derece de önemlidir” dedi.



Erçel, büyüme oranlarının potansiyel büyüme oranlarına göre ölçülmesi gerekli olduğunu kaydederek şunları söyledi:



“Bu konuda Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) bir çalışmasında gelişmekte olan piyasalara yönelik olarak bu ülkelerin büyümeleri ne olur diye araştırmıştır.


1990’larda 3,25 büyüme oranı var. 2000-2012 arasında ise bu rakam bir puan artışla 4,25 olmuş. Bu artıştaki en büyük faktör toplam faktör verimliği yani işgücünün verimliliğinin artışı vasıtasıyla gerçekleşmiştir.


Raporda 2013-2017 senelerinde ise bize benzer ülkelerin büyüme oranları 3,5’e düşecek denilmiş. 90’lı yılların seviyesine götürüyor. Türkiye’de ortalama 4,5 iken beklenen büyüme 2,5 ile 5 arasıdır.


Raporda Türkiye’de büyümeyi kısıtlayan faktörler yapısal değil devreseldir. Dışarıdan para gelmemesi ya da petrol fiyatlarının artması gibi faktörlerdir. Türkiye’de her yıl işgücü piyasasına giren 16 ila 64 arasına giren net bir milyon kişi var.


Bunlara iş bulmanız gerekiyor ki büyüme bunun için lazım. Büyüme en önemli şartı enflasyonu düşük düzeyde tutmaktır. Benim inandığım düşük düzey yüzde 3’tür. Bunun için programların buna göre yapılması, siyasilerin buna inanması ve toplumun kabul etmesi lazımdır.


3’e indirdiğiniz ve büyümeye doğru bir takım önlemler aldığınız zaman oraya ulaşabilirsiniz.”



Konferans, soru-cevap bölümünün ardından, panelistlere AKÜ İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Selçuk Akçay tarafından plaket takdim edilmesi ile son buldu.


Panele AKÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. M. Kemalettin Çonkar, AKÜ İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Selçuk Akçay ile AKÜ öğretim elemanları ve çok sayıda öğrenci katıldı.



Anahtar Kelimeler:

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 36 32 1 3 65 99
2.Fenerbahçe 36 29 1 6 61 93
3.Trabzonspor 36 19 13 4 16 61
4.İstanbul Başakşehir 36 17 12 7 11 58
5.Beşiktaş 36 16 13 7 6 55
6.Kasımpaşa 36 15 14 7 -4 52
7.Alanyaspor 36 12 10 14 3 50
8.Rizespor 36 14 15 7 -8 49
9.Sivasspor 36 12 12 12 -10 48
10.Antalyaspor 36 11 13 12 -6 45
11.Adana Demirspor 36 10 12 14 -2 44
12.Samsunspor 36 11 16 9 -8 42
13.Kayserispor 36 11 14 11 -12 41
14.Konyaspor 36 9 14 13 -11 40
15.Ankaragücü 36 8 13 15 -4 39
16.Gazişehir Gaziantep 36 10 18 8 -10 38
17.Fatih Karagümrük 36 9 17 10 -3 37
18.Hatayspor 36 8 15 13 -9 37
19.Pendikspor 36 9 18 9 -30 36
20.İstanbulspor 36 4 25 7 -45 16

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.