Mesleklerin, renklerin ya da oyuncakların cinsiyeti var mı ya da olmalı mı? Mesela denizciler hep erkek mi olmalı.
Giysisinin söküğünü diken bir kadın neden otomobilde tamir edemesin? Yada kız çocuklarımız neden pembişpembiş işlemeli, bol aksesuarlı, kabarık kocaman etekli prenses kostümlerine mahkum edilsin. Belki bir şatoda kurtarılmayı bekleyen aciz bir prenses olmayı değil de bir şövalye belki bir kovboy ya da maceradan maceraya koşan bir denizci olmak isteyemezler mi? Ayrıca neden pembe rengi kızlara, mavi rengi erkeklere özgü kılıyoruz. Bir erkek de pembeyi sevemez mi? Peki asker olmak, vatanı korumak yalnızca erkeklere mi mahsus olmalı? Kadınlar, kadınlarımız milli mücadelenin isimli ya da isimsiz kahramanları asker olamaz mı, savaşamaz mı?
Bazı şeyler zihnimize çok önceden kodlanıyor. Onlarla büyütülüyor dahası onları kanıtsıyoruz ve sonra bizler de o doğru bildiklerimizi çocuklarımıza aktarıyoruz belki de farkında olmadan yapıyoruz bunu. Sınırlar çiziyoruz dahası çizilmesine de müsaade ediyoruz. Hayallerimize, hayatlarımıza, seçimlerimize bizlere dayatılan bu sınırlar karar veriyor. Daha çocukken hangi oyuncakla, hangi oyunuoynayacağımıza,hangi bölümü seçip okuyacağımıza, hangi mesleği yapabileceğimize her şeye? Cinsiyetimiz, kadın olmamız toplumun bakış açısına yön veriyor. Dahası sözcüklerimiz cümlelerimiz bile nasibini alıyor bu cinsiyetçi, ayrımcı yaklaşımdan.
Mesela şunları sıklıkla duyuyoruz;
Şimdi bir şey derdim de dua et kadınsın! Kız başına o saatte ne işin vardı orada?
Adamın dibi. İnsanoğlu. Bilim adamı. Erkek sözü. Sözünün eri. Kız başına. Karı gibi ağlama. Elinin hamuru ile erkek işine karışma.En favorim ise erkek olmayı kutsallaştıran eşsiz(!) cümle; Erkeklik öldü mü?
Çokça duyduğumuz belki de farkında olmadan kullandığımız bu cümleler; kadını aşağılayan, bir şeyi yapamayan, beceriksiz, korunmaya muhtaç aciz birer birey gibi gösteriyor. Ayrıca namus, dürüstlük, bilim yapmak dahası insanlığın devamı sadece ve sadece erkek soyu ile mümkünmüş gibi bir algı da oluşturuluyor. Kadınlar tek bir kalıp içine sokulmaya çalışılıyor. 1.70 boy, 90-60-90 beden ölçüleri, kısa sarı saç, renkli göz vesairelerle varoluşları rakamlarla, fiziksel özellikleriyle sınırlı kılınmaya çalışılıyor. Dahası alınıp satılabilen bir metaymış gibi de değersizleştiriliyor, itibarsızlaştırılıyor.
Esasen kadın yada erkek olmak değil mesele insan olmakta. Emeğin sömürülmediği, hakların korunduğu, eşit, adil, saygın, insanca yaşam hakkında. Mesela aynı işi yapan iki kişiden kadın olana daha düşük ücret verilmesi değil de eşit ücret, eşit haklar ve kariyer fırsatının tanınmasında. Hiç kimse cinsiyetinden dolayı daha az saygıyı, ücreti ya da haksız koşulları hak etmiyor.
Kadınları korumaktan vazgeçmeniz lazım, onları farklı işler ve farklı uğraşlarla baş başa bırakın; izin verin asker olsunlar, denizci olsunlar, otomobil sürsünler, liman işçisi olsunlar. Kadınlık korunmaya muhtaç bir varoluş olmaktan çıkınca her şey olabilir. (Virginia Woolf)
Öyleyse şöyle tamamlayayım sözümüzü; Kadın olmam, eş olmam, anne olmam ya da olmamam istediğim bölümü okumama, istediğim mesleği yapmama, istediğim yaşamı yaşamama engel değil. Kadınım, öyleyse varım!