Esra Filiz

Tarih: 14.03.2023 10:18

Depremin Ardından Elde Kal(Anlar)

Facebook Twitter Linked-in

Ne yara saracak bir söz bulunabilmiş ne de acı dindirecek bir girişim henüz dünyada icat edilebilmiş gibi… Sanki söylenmiş ve söylenecek tüm sözlerin içi boşalmış, yapılmış ve yapılacak faaliyetler hem bir hiç hem de her şey mesabesindeymiş gibi…

 

Takvimler yenice 6 Şubat 2023 tarihini göstermişti ki ani ve şiddetli bir sarsıntı haberi ile açtık gözlerimizi yeni güne. Belki de yıllar sonra ilk kez yeni bir güne uyanmak böylesine dehşet verici, böylesine idrakten uzak ve can acıtıcı geldi bizlere. Afet saat dört sularında meydana gelmişti ki ne bizlerin o anda ruhu duydu ne de enkaz altında kalanlar kendilerinden bir haber oldu. Henüz gözlerimiz yeni bir güne açılmamıştı ki sonsuza dek kapanan gözlerimiz oldu. 

 

Henüz son sözümüzü söyleyememiştik ki söylediklerimiz son sözlerimiz oldu.Görülecek günler, söylenecek sözler, kurulan hayaller ve küçücük bedenlerden ruhlar habersizce ayrıldı dünyadan. Duyduklarımız ve basın-yayından gördüklerimiz karşısında acımız günbegün artmaya devam etti. Deprem bölgesi ise acının da kendilerine acıdığı yerle yeksan, tarifsiz ve amansız bir hüznün kentleri oldu. Taş üstünde taşkalmamak şöyle dursun enkaz altında çaresizce kurtarılmayı bekleyen başlara/ bakışlara şahit olduk hep birlikte. Yemekten, içmekten, ısınmaktan ve uyuyabilmekten utandık hep birlikte. 

 

Tüm bunlara şahit olduk da tarihin ettiği/ edeceği tekerrüre kulak vermemişiz ona da şahit olduk. İbret alınsaydı tekerrür mü ederdi demişti ya Mehmet Akif, ibret de alamamışız geçmişteki hatalarımızdan. Depremin yıllar öncesinden öngörülebilen bir afet olduğunu bilmemize rağmen yalnızca olası bir depremin yıkımının büyüklüğünden bahsedebildik, pratiğe dönük girişimlerimiz yetersiz kaldı.

 

Ülkemizde pratiğe yönelik büyük girişimlere duyulan gereksinimin, o bölgelerdeki binaları inşa edenlerle de ilgili olduğu belirtilmelidir. Binanın oturduğu zeminin sağlamlığı,eğimi, yapının projeyeve deprem yönetmeliğine uygunluğu,denetimin ne düzeyde olduğu, bina yapımında kullanılan malzemenin kalitesi, kolonların kirişlere oranla kalınlığı,sızıntı işaretlerine gösterilen önem, bina inşasında alınması gereken önlemlerin başında gelmektedir. Binaları inşa edenlerin bu vb. önlemleri dikkate almaması vahim sonuçlara yol açmaktadır, nitekim açtı da.

 

Kaynağına inanç diyelim, sorumluluk bilinci diyelim, hak/hukuk meselesi diyelim,bir binanın inşasında en üst düzey çalışanından en alt düzey çalışanına kadar herkesin görevini layığıyla yerine getirdiği başarılı bir grup çalışması olmadığı müddetçe sağlam yapılardan söz edilmesi de mümkün değildir. Her şey usulüne uygun bir şekilde hareket etmekten geçiyor aslında. Deprem sonrası az hasar alan binaların müteahhitleri de ekstra hiçbir şey yapmadıklarını, yalnızca kendilerine verilen görevi tam anlamıyla yerine getirdiklerini belirtmişlerdir.Buradan da anlaşılacağı üzere verilen görevin layığıyla yerine getirilmesi tüm problemleri çözmektedir. Bina inşa edenlerin cahilliği ve iş ahlaksızlığının bedeli, binalarda oturanların canları ile ödenmemelidir.

 

Deprem,bir başka yönden canlılığın ve canlıların devamı için son derece gerekli bir afettir. Coğrafya ilminde yıkıcı değil aksine yapıcı afetler arasında kategorize edilir. Deprem sonucunda biyolojik çeşitlilik artar,  kaplıca ve ılıcalar, yeni habitatlar ve inorganik madenler oluşur. Yaşanan bunca yıkımın göz ardı edilebilmesi mümkün değil ancak böyle bir gerçek de yadsınamayacak kadar önem arz etmektedir. Nitekim deprem olmazsa yaşam olmaz, canlı hayatından bahsedilemez. Depremi engellememek düşüncesi değil aksineengellemek düşüncesi sonumuzu getirir. Nitekim depremlerin engellenmesi de söz konusu değildir. Bu yüzden dillere pelesenktir deprem değil bina öldürür sloganları. Depremin olmamasını dilemek yerine en az hasarla atlatabilmek adına yaptığımız çalışmalar, aldığımız önlemler, bilimsel verilerin ışığındaatılan adımlar ve nihayetinde tevekkül etmekbizlerikurtaracaktır.

 

Son olarak insanların acılarını siyaset malzemesi yapanların ve fırsatçıların bu zorlu günlerin en utanç verici güruhu olduğunu belirtmek gerekir. Onlar, vicdandan, merhametten yoksunluğun en net ifadeleridir. Depremzedelerin gönüllerini bir nebze olsun ferahlatabilmek için verdiğimiz çabalar yanında maalesef bu denli gayri ahlaki tavırlara da şahit olduk. 

 

Binaenaleyh küllerimizden yeniden doğmak için verdiğimiz mücadelede, ahlaksızlığın değersizliğiyle birlikte ahlaklı olmanın ne büyük erdem olduğunu da anladık, yeniden hatırladık. Bilhassa iş ahlakının ne kadar hayati bir öneme sahip olduğu bir kez daha gözler önüne serildi. Yapılan her kötü işin gizli şahidi vicdanlarımızdır. Tabi yaptığımız kötü bir işten rahatsız olacak vicdana sahipsek…Vicdandan, ahlaktan ve merhametten yoksun olmamak dileğiyle…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —