Anagram, bir sözcüğün veya sözcük grubunun harflerinin değişik düzenle başka bir sözcüğü veya sözcük grubunu oluşturmasıdır. Edebiyatta, bazı özel adların saklanması amacıyla yapılan bir incelik gösterisidir.
Tevâfuk, birbirine denk gelme, latîfâne (hoş, zarif) bir şekilde uyum içinde olma anlamına gelen İslamî terimdir. Anlamlı ve hikmetli (bilgece) amaçlarla, latîf bir şekilde birbirine yakışan ve birbiriyle ilişkili olan, uygunluk arz ederek bir düzenin varlığını gösteren, kısaca birbirine tevâfuk eden her şey, evrende tesâdüfe yer olmadığını işaret ve ispat eder.
Aynı şekilde; bir başıboşluk, belirsiz sebeplerle veya kendi kendine oluşma ya da doğa kanunları adı verilen bir “tabiat hâkimiyeti” düşünülemez. Hiçbir şey Allah‘ın bilgisi ve kudretinin dışında olmadığı gibi, idaresi dışında da değildir.
Tümel (bütünsel) ya da tikel (kısmî) her şeyde bir amaç ve bir irâdenin belirtisi vardır. Allah dilemedikçe hiçbir şey olmaz. Bütün bunlar gösterir ki: “Kâinatta tesâdüf, hakîkî olarak yoktur.”
Esâsen bütün bilimler, evrendeki bu nizâmın düsturları, esaslarıdırlar. Bu yolda yapılan tüm bilimsel çalışmalar ve araştırmalar, asla tesâdüf ve mantıksızlığa yer olmadığı, her şeyde yüksek gâyeler ve yüce hikmetler bulunduğu ilkesini peşînen kabûl ile bunları keşfetme amacına yöneltilmiştir.
Bütün bu hakîkatler, tevâfuka; yani her şeyin birbirine denk gelip bir nizâm ve uygunluk içinde oluşunun anlamına işâret ederler. Buna göre tevafûk, akla “perde arkasında birinin olduğunu” gösterir. O, Sultân-ı Kâinât’tır. Her şeyin anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir. Her şey O’nun emriyle halledilir. Hiçbir şey başıboş olmayıp, onun iradesi dışında değildir.
En küçük fertleriyle dahi, bir bütünlük ve birliği muhâfaza ederek uyum içinde olma durumu, yani tevâfukat; Kur’ân‘da dahi bulunmaktadır.
Ledün ilmi veya İlm-i Ledün konusunda net bir tanım yapmak mümkün gözükmemektedir. Sadece insanların bilmediği ve sadece Allah’ın seçtiği kullarına bahşettiği bir sır ve gayb bilgisi ile yöntemidir. Kur’an’da Hz. Musa’nın Hz. Hızır ile yolculuklarının anlatıldığı ayetlerde Hızır’a verilen ilimden ‘ledün’ olarak bahsedilmiştir. Ayet şu şekildedir;
Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim (ledün ilmi) öğretmiştik. (Kehf suresi, 65)
Ledün ilmi Kur’an’ı Kerim’de Hz. Musa ile Hz. Hızır’ın karşılaşmalarında tarif
edilmiştir. Hz. Hızır’ın insanlar için yanlış ve günah sayılacak çocuk öldürmek, gemiyi delmek gibi bir takım eylemleri olur. Hz. Musa insani bir refleskle Hızır’ın yanlış gibi görünen bu davranışlarına itiraz eder. Hz.
Hızır daha sonradan yapmış olduğu eylemlerin hikmetlerini sebepleri ile birlikte açıklayınca gerçek ortaya çıkmış olur. Kur’an’da ledün ilmi bu şekilde anlatılmaktadır. Peygamberimiz bu konuyla ilgili bir hadisinde şöyle buyurmuştur;
‘’Şayet bildiklerimi bilseydiniz; az güler, çok ağlardınız.” (Buhari, Küsuf, 2; Müslim, Salat, 112)
Tasavvufi gelenekte ledün ilmi önemli görülür. Hassas olan kalp zikir ve feyizle yumuşar Allah’ın zikriyle letaifler açılır ve diğer insanların algılayamadığı bir takım hakikatler insanın kalbine doğar bazen de zuhur eder.
Ledün ilmi özel bir bilgidir ve herkes tarafından bilinmez, olayların iç yüzlerinevakıf olmayı sağlar. Bu ilim insanların anlayışının üzerinde olduğu için insanlara açıklanmamıştır. Bu ilme sahip olan kişilerin başkalarına anlatmaları yasaklanmıştır. Ledün ilmi Hz. Hızır’a ait olan bir ilim olmakla beraber bazı Peygamberlere ve Allah dostlarına da verilmiştir. Hadislerden anlaşılacağı üzere ahir zamanda gelecek olan Hz. Mehdi’nin de Hızır as ile bir bağlantısı olacak ve ledün ilmini bilecek ve kullanacaktır. Bu ilim kişiyle Allah arasında olan gizli bir bilgidir.
Kur’an’da bazı surelerin başlarında bulunun ve huruf-u mukatta denilen harfler bu kabildendir.
Kaf Suresi 2. Ayetinde geçen ‘Kâfirler içlerinden bir uyarıcının kendilerine gelmesine şaştılar da “Bu ne acaip şey!” dediler.’ Ayetinde geçen acaip uyarıcının Mehdiye işaret olduğunu söyleyen birçok İslam alimi olduğu bilinmektedir.Bediüzzamanda kendisinden sonra Mehdinin geleceğini ve acip bir şahıs olduğunu belirtmiştir.Bir sohbetinde şöyle demiştir;Bediüzzaman “Hiçbir cihette, o ileride gelecek olan acip şahıs yani Mehdi gibi olamam” demiş, açıkça Mehdi”nin ileride geleceğini söylemiştir.Yani Mehdinin acip bir şahıs olduğu Kur’an-ı Kerim’deki Kaf Suresinin 2. Ayetiyle sabittir.Ayrıca Kaf Suresinin Huruf-ı Mukattaa harfiyle sureye başlaması ve bu surenin mehdiyi işaret
etmesi dikkat çekicidir. Bu harfler İlâhî bir şifredir. KAF Suresinin başlangıç harfi olan KAF harfi bir tek ile uyumudur o da AFYONKARAHİSAR’dır. Afyonkarahisar kelimesine ANAGRAM uyguladığımızda KAF harfi çıkmaktadır.
Mehdi’nin Türkiye’den çıkacağı hadislerde bildirilmiştir.
Bir başka hadiste ise Hz. Mehdi (a.s.)’ın büyük bir şehirden çıkacağı haber verilmiştir:
Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Hz. Mehdi (a.s.), MEDİNE’DEN (BÜYÜK BİR
ŞEHİRDEN) çıkacakve Mekke’ye gelecek…” (Mer’iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi’si “Feraidu Fevaidi’l Fikr Fi’l İmam El-Mehdi ElMuntazar)
Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen diğer bir hadiste de Hz. Mehdi (a.s.)’ın doğum yeri olarak “Kara” denilen bir bölgeye de işaret edilmiştir:
“MEHDİ (A.S.)’IN KARA KÖYÜNDEN ÇIKACAĞI SÖYLENMİŞTİR.” (Mustafa
Reşit Filizi, Risalet-ül Huruc ül Mehdi, s. 69)
Sonuç olarak AFYONKARAHİSAR kelimesi hem KAF harfine hem de KARA hadisi şerifine uymaktadır.
Kaf Suresi 1.,2. Ayet Meali: 1, 2.(Kâf. Şerefli Kur’ân’a andolsun ki kâfirler, aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu tuhaf bir şeydir!”)
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!