Bu haberi dinlerken yine aynı sabah erken saatlerinde görüştüğüm Anadolu Birlik Partisi Genel Başkanı partisinin de içinde olduğu 15’e yakın irili, ufaklı partinin İstanbul / Sarıyer’de bulunan Huber Köşk’ünde Cumhur İttifakını oluşturan Erdoğan veya ekibi ile görüşmeye çalıştığı, ancak görüşme öncesinde eleştiriye gelmeyen, eleştirilimeyen, eleştirenin vatan haini ilan edildiği Türk İHA ve SİHA merkezini ziyaret etmek için istedikleri randevunun dönüşünü de beklediklerini öğreniyordum. 'Ne tesadüf?' diyerek "Türkiye İttifakı" adı altında bir araya gelen partilerin AK Parti, MHP, BBP ve Vatan Partisi adlı partiden oluşan ama bugüne kadar 6'lı masa gibi bir masada görmesekte ülke genelinde iktidar olan Cumhur İttifakıyla görüşmeye çalıştığını öğrenip, "Birleşmeye mi çalışıyor?" başlığıyla yaptığım haber ardından, İran SİHA merkezine yapılan saldırının kimler tarafından yapıldığını kendimce araştırıyordum. Bir taraftan bu merakımı gidermek adına sabah sabah gelen son dakika haberi araştırmaya devam ederek ve radyo haberlerini dinleyerek aldığım yol boyunca aştığım İstanbul'un trafiği ile kendimi atı alanın geçtiği Üsküdar’da buluyorum. Ve sabah, sabah dinlediğim ve yaptığım haberleri yazıp paylaşma telaşıyla, doğru dürüst yapamadığım kahvaltının mideye verdiği his ile sağda solda bir restoran arayan gözlerimin işaretiyle girdiğim restoranda yine ne tesadüftür ki bir İranlı ile karşılaşıyorum.Halbu ki; Coģu ahırlarımızda nöker Afganlı, tekstil atolyelerinde Suriyeli, otellerde Türkmenistanlı hatta mühendis Çinli görmüştüm de İranlı garsonla ilk kez karşılaşıyordum. Acıkmış medenin güdüsüyle girdiğim ve bir taraftan yememeğimi ısmarlarken diğer taraftan servisini yapan garsonla sohbet etmeye çalıştığım hatta samimi olup, cep telefonlarımızı birbirimize verdiğimiz İranlı garsondan İran’da yaşananlar konusunda bilgi almaya çalışıyorum. Ve İran’da yaşandığı iddia edilen olayların Amerikan destekli basın tarafından  abartıldığını mı yoksa gerçek olduğunu mu sorduğum İranlı garson basının hiçte  abartmadığı gibi kes8lne internet dolaysıyla daha çok yaşananı görmediği, bilmediği yani Irak ve Suriye'den sonra sıra İran'da denilen ülkede çok ciddi olayların yaşandığını da söylüyordu. 'Peki bu gidişle rejimde değişiklik olur mu?' diye sorduğum İranlı garsonun bu soruma cevap verirken gözlerinde gördüğüm umutsuzluk gerçekten üzücü, bir o kadar da düşündürücüydü. Çünkü adı benden saklı kalmasını rica eden İranlı garsonun bunca yaşanan olaylarla değişmeyen bir molla sisteminin bir çok insanın ölümüne rağmen yine değişmeyeceğini söylüyordu. Ve ekliyordu "Abi bırakın İran’ı da Türkiye, Suriye, Irak yani kısacası BOP denen bu bölgede bulunan ülkelerde çokta değişim beklemeyin..” diye nedense ekleme de yapıyordu. Yemeğimi bitirip, kendisinden ayrılırken biraz rahatlasın ben gittiktten sonra 'Acaba' demesin rahatlasın, güvensin diye gazeteci olduğumu İran İstihbaratında olmadığımı şaka vari kendisine gülümseyerek söylerken, “ha bu arada unutmadan İran İstihbarat örgütünün uzun, kısa veya uzun adı neydi?” soruyordum. Sorumu anlamayınca rahatlaması için 'bizim istihbaratımızın kısa adı, "MİT" yani Milli İstihbarattır Teşkilatıdır. Yani İsrail'in "MOSSAD" Amerika'nın "CIA" gibi sizin istihbarat örgütünün adı nedir?' diyerek sorumu tekrarlıyordum. 'O ne demek diyen ve 'Bilmiyorum..' diyen İranlı garsona bakarken değişmesi beklenen Molla Rejiminin veya buna benzer Dikta Rejimlerinin neden değişmediğinin ve niye bu kadar uzun sürdüğünü, niye ölümlere neden olduğunu, sancılı geçtiğini de düşünürken daha iyi  anlıyordum. Çünkü karşımdaki o bildiğimiz duyarsız, bilgisiz, banenecilik oynayan toplumların fertlerinden birisiydi. Yani ülkesinin istihbarat örgütünün adını bile bilmeyen, yaşı bir hayli ilerlemiş görenin üniversiteli sanacağį giyim, kuşam ve tipli olan İranlı garson kendi ülkesindeki yaşananlardan baş sorumlu olduğunu bildiğim toplumun bir ferdinden başkası değildi. Bizim o çok güvenilen ama yazımı yazdırdığım başını internetten kaldırmayan torun Ezel benzeri Z kuşağına umut bağlamamız gibi…