Kendi özel hayatımı ilgilendiren cumartesi yazılarını 'şimdilik' yazmayıp, 'Özel hayat anlatılır mı?' adlı kitabıma biriktirirken uydu üzerinde yayın yapan ulusal tv TEMPO TV'de 5 yıla yakındır kesintisiz yayınlanan 'Gazetecilerle Gündem' adlı programa gitmeden önce 36 yıldır bu köşede her gün yazdığım yeni bir günlük yazım için başına geçtiğimi bilgisayarı açarken, telefonum çalıyordu.
Gelen telefonda Umay Umay'ını Oruspu kırmızı kitabını bir kez daha bana hatırlatan bir gelişmeyi bana anlattıktan sonra Amatör Futbol Ligi yapılamayan memleketim Ardahan gibi geride bırakıtların içler acısı halini de bir kez daha düşünerek üzülüyordum.
Çünkü, Gürcistan ve Ermenistan'a sınır olmasına karşın bir ülkenin konsolosluğu, bir temsilciliği olmayan,, Posof Türkgözü, Aktaş isimli bir gümrük kapısı olmasına ve KTB Demiryolunu raylarının geçtiği Ardahan'ın Çıldır ilçende çıldırtan bir haberin öncesinde 'barış süreci var' dense de hâlâ hapiste olan Demrtaş'ın eşi Başak hanım yada ülkenin en büyük kentini belediye başkanlığını Silivri makamında devan eden İmamoğlu'nun eşi Dilek hanım kadar eşi hiç gündeme gelmeyen, adı bile bilinmeyeni anılmayan Sırrı Süreyya Önder'inde hayata göz yumduğunu ve beklenmedik bir anda çekip, gidenler gibi onunda bizi bırakıp, gittiği haberini de alıyordum.
Ve gelen ikinci telefonla kendime gelip, 'şimdilik' dediğim yazılarıma konu bir kez daha olacakları anlaşılan Oruspu kırmızı kitabı gibi bir kitap olacağa benzer 'Özel Hayat Anlatılır mı?' kitabıma bir sayfa daha açarak, daha çok üzülmemek ve dağılmamak için bu yazımda ikinci telefonda konu edilen haberime dem vurmayı tercih ettim..
Geçtiğimiz günlerde bir kişinin nereden, kimden aldığını bilmediğim bir ramok ağaç fidanı köyüne götürmesi üzerine bizde bir haber yaptık.. Haberimizde bir kişinin köyüne ekilmesi için incir ağacı dahil bir çok fidanı Ardahan'a götürdüğünü, 'Meyve vermeyen Ardahan'a meyve ağacı!..' manşeti ile bir haber yapmamız ardından beni telefonla arayan onca okurumun kimi, 'yerinde bir haber, kutlarım', kimi ise 'gereksiz, zahmete bile değmez bir haber', kimi ise 'keşke yapmasaydın..' şeklinde konuyla ilgili benimle dertleşip, uzun uzadıya konuştu..
Öncelikle bu köyün hangi köy olduğuna bakacak olursak bu köyün gerçekten hem kendisinin hem de Ardahan'ın, Ardahanlının, 'Ocağına incir ağacı dikildi!' manşetini de hak ettiğini anlarsınız..Çünkü bu yönde isyan edip, yazdığımız onca haberimize bu başlığı koymayı akıl edemediğimizi de hatırlıyorum.. Evet, yaş olarak 56'ya, gazeteci olarak 36 yıla dayanan bir hayat serüvenin başrolünde olan bir Ardahanlı olarak meyve ve sebze cenneti Çıldır Kurtkala ve Posof"u çok iyi bilen bir gazeteci nasıl olur 'Meyve yetişmeyen Ardahan der..' diye dertlenen, sitem eden, üzülen okurlarımın bu sitemine tek bir cevap veriyordum..
O cevapta aynen şöyle idi..
'Ula baba tamam da hani kablo, hani saat, hani trafo?!. idi..
Çünkü bende 56 yaşına gelmiş 36 yıldır kesintisiz yazı yazan bir gazeteci olarak ne kabloyu ne saati nede trafoyu pardon gülleri gibi içi, dışı kırmızı denen elmayı dahil meyvesini hiç görmemiş, yememiş yolları çamurdan geçit vermez bir Ardahanlıydım..
Yani meyve yetişen ama yetiştirilmeyen yani türkülere konu olmuşsa da olmayan gülleri gibi gerçekten meyve ve sebze veren bur doğası olsa da değil meyve pazara gelecek bir tutam sebze hatta gartol, şeker pancarı bile yetiştirilmeyen bir Ardahanlı olarak o haberimizde, ses getiren o habere koyduğumuz başlıkta çok doğruydu..
Çünkü köklerini saldıkça yanındaki evi bile yıkan incir ağacı misali binlerce insanının göç ettiği batı kentlerinde ki sanayileşme denen sahalarda bulunan meyve ve sebze arazilerine de adeta incir ağacı yani beton direklerini diktiklerini de iyi biliriz..
Neyse buradan çıkıp, o haberin neyi anlatmak istediğini uzun uzun anlattığım dostlardan birinin 'Meyve veren ağaç taşlanmaz..' sözünü de bana hatırlatıyordu.
Ama 'Evet, doğrudur.. Ama o haberde o meyvelerin taşlanmadığını aksine o meyve dediğiniz ama meyvesini hiç yemediğimiz o ağaçların taçlandıkça kendilerini kral ve kraliçe sanıp, böyle bir haber ve başlıkla çöp oluveriyorlar..' cevabını benden alıyordu..
Bunu en bariz örneği ise yazımıza başlık olanın da bu meyve vermez ama kök saldıkça etrafını yıkan incir ağacına benzerlerden biri olmasıydı..
Adam önce belediyede bir yıldız,, bir rütbe almak için ömür tüketti yetmedi yanıma değil kanadımın altına girip, bu kez 'Belki federasyon aracılığıyla adam olamazsam da belki bir şey olurum' dedi sonra muhtar adayı oldu.. Ama adam olmadığını anlayamadığından seçilemedi ve en sonunda bir yere, belki de cennetin kapısını garantilemek için cami dernek başkanı oldu..
Ama adam olamadığı gibi köyünün ortasına, Ardahan'ın su kaynağına incir pardon taş ocağı kuranları izleyip, meyveyi hep tek başına yemeyi tercih etmenin ne köyüne nede Ardahan ve Ardahanlıya meyve vermediğini hiç düşünmeyen gibi kendisine topladığı meyveleri bir haberle çürüttü..
Ve bizim ünlü teyp hırsızı gibi çölde kazandıklarıyla kışın ayazında gittiği Ardahan'a ulaşmak için Kars havaalanında tek kalınca kendisini oradan alacak bir köylüsü bile karşılamaya gitmedi..
Yani o da meyve veren değil, çürüten ve kök saldıkça, su aradıkça evin, ahırın, apartmanın, bahçe duvarını yıkan incir ağacına, gönül yıkana benzedi..
Yorumlar