Çok iyi bildiğimi düşündüğüm ve zevkle oynadığım satrancın bile günah olduğu zihniyetin hüküm ettiği bir dönemde yaşanan son gelişmelerin en çok tartışılan konuların başında gelenin bizlerin dün yazıp, söylediğimizde hain ilan edildiğimiz ama bugün dün dediğimize gelinen bu ülkenin birinci sorununun Kürt sorunu olduğunu ve bu sorunun nasıl olup, çözüleceğinin merak edildiğini sanırım sizde benim kadar biliyor, hatta 'benden daha çok konuşup, tartışıp değerlendiriyorsunuzdur..' diye düşünüyorum.


Evet, adı konulmayan ama benim 'Silahların yakıldığı Süreç' adını koyduğum süreci yakından takip eden bir Kürt olarak bir yandan Türklerin diğer yandan Musolino, Hitlerden öte bir kafaya sahip ulusalcıların, DEM'lilere Ulak diyen İYİ partililerin, Perinçekçilerin ne dediğini takip ederken, bir bilenleri, Kürt aydınları, çok bilmişleri hatta proflarının (!) düşüncelerini de merak ediyor, sağı solu arayıp, sürecin nasıl gittiğini, nasıl değerlendirdiklerini öğrenmeye çalışıyordum.


Bir yandan da sanal ortama, son dakika haber ve videolara bakıp, yaşananlar ardından kimin ne paylaştığını da takip ederken bugün kurucu lider olarak hitap edilen Abdullah Öcalan’ın 25 yıl önce Suriye’den çıkışı ile başlayan ve bugün Gazze için yere döktüğümüz kolalar gibi alacak para bulamadığımız portakallarını yerlere atıp, çiğnediğimiz İtalya’ya gidişi ile doruk noktasına ulaşan o süreci bana iş insanlarımızdan olan Veysel Karatay'ın kendi sayfasında en açık yüreklilik ve cesaretle 'Yaşasın barış' başlıklı bir paylaşımı hatırlatıyordu..
Çünkü Karatay ailesiyle birlikte gezemeye gittiği İtalya'dan ülkeye geri dönerken PKK, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi sınırlarındaki Süleymaniye'de silahları yakıyor ve bu manzarayı gören Karatay ve onun gibi duyarlı insanlar birileri gibi feldar, feldar yaşananları kenarda izlemiyor tüm açık yürekliliği ile sürece destek verdiğini ilan ediyordu.


Ve bende bu paylaşımı alarak, ağırlıklı olarak benden daha çok Türk olan Ahıskalı hemşerilerime hitap eden gazetelerimizden biri olan Posof Gazetesine, 7 sütun olarak 'Yaşasın Barış' diyerek manşet çekerken bir yandan da Erdoğan'ın tarihi konuşma denen konuşmasını bir çokları gibi heyecanla bekleyip, https://x.com/fakir_yilmaz adresim aracılığı ile Erdoğan'ın fotoğrafının üzerine, 'Genel Af mı?' diyecek yazarak, x twitter paylaşımı yapıyordum.


Ve saatler gelip çattığında partilileriyle birlikte Ankara Kızılcahamam' da 3 günlük kampa giren Erdoğan'ın kürsüye gelişini izliyor ve her kelimesini dikkatle ve heyecanla dinliyordum.


Kampın ilk günü de olsa bir hayli dinlenmiş bir yüz hattıyla kürsüye gelen ve 'Tarihi konuşma' denilen konuşmasına başlayan ve bu yazıyı yazdığım esnada 40.18 TL.'yi bulan 'Dolar 3 TL olursa yüzüme tükürün' diyen ve geçtiğimiz günler içinde ölen Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yiğit Bulut'a Fatiha okuyarak konuşmasına başlayan Erdoğan'ın benim de bindirildiğim ve götürüldüğüm yerde tesadüfen geçerken beni görüp, duran ve 'Fakir hayırdır, burada, tarlada ne geziyorsun, bunlarda kim?’ diyen Sarzepli köylülerin sayesinde ölmeden, yok edilmeden matbaama, evime geri döndüğüm Beyaz Toroslardan başlayıp, Diyarbakır cezaevinde yapılanlara kadar yaşanan sürecin bugün adına Kürt sorunu denen sorunu yarattığını ve kanun dışı bir çok şeyin de içinde olduğu tüm önlemlere karşın çözülemediğini söylüyordu.


Ve, havuz medyasınca günler öncesi 'tarihi konuşma’ denerek kamuoyuna pompalanan heyecanla izlenen o konuşmasını ellerini açıp, 'Kapıları sonuna kadar açtık' dediği an 'Ah işte bu.. Yaparsa Erdoğan yapar sözünü gerçekleştirdi ve golü attı..' diye heyecanlanıp, bu sözleri ardından 'Buraya gelmeden önce imzaladım, ve bizde bir genel af ile yakılan silahlara cevap verdik, hayırlı olsun..' diyecek diye beklerken adeta bir U dönüşü ile yeniden 'Biz, kardaşız, kandaşız hem de Türk, Kürt yetmedi Arapları da ekleyerek konuşmasına devam ettikçe umutları düşüren o tarihiyi denen konuşmasını normal konuşmalardan biri haline çeviriyordu.


Ve bana göre tarihi değil, 23 yıldır yaptığı konuşmalardan çokta farklı olmayan ve o bildik, 'birlik, berberlik' mesajları ile dolu bir konuşma ile genel af dahil, beklenen umutları erteleyip, 'Bundan sonra AK Parti-MHP-DEM' işbirliği ile yolumuza devam edeceğiz' diyerek çok iyi bildiği futbol da ki ünlü hareketi de yaparak topu meclise atıp, 'tarihi konuşma' denen konuşmasını bitirip, kürsüden iniyordu.


Ve bende izlediğim kanalın sesini kısarak, biraz da kızıp, telefonlarımı alıp, durum değerlendirmesi için kimi arayacağımı düşünerek, rehberime bakıyor ve ilk rastlayan ve kendimce 'bir bilen' diyerek kategorime koyduklarımı arıyor, alo diyordum.
Ve ilk telefon ettiğime, 'Abi, abla, hanımefendi Erdoğan'ı izledin mi? Sence tarihi bir konuşma mıydı yoksa benim umudumu yine ötelediği, ertelediği gibi bir konuşma mıydı?' diye soruyordum.


Merhaba Fakir diye başlayan karşı telefonda ki ilk ses, ''Yok izlemedim, şu an tatildeyim' derken tavla oynadığını atılan zarlar eşliğinde telefondaki kulaklığıma gelen 'tak, tuk, yek geldi, şeş oldu..' diyen pul seslerinden anlıyordum.
Ve Erdoğan'ın konuşmasını dinleyip, gerilen halimi yansıtmamak için 'tamam abi iyi tatiller..' deyip, ilk telefonu kısa kesiyordum.
Ve yine bir umut derken ikinci bileni arıyordum. Oda 'Fakirciğim şu an at üzerine yaylaya gidiyorum, faceme bakarsan ne düşündüğümü anlarsın..' diyordu.


Hırsla, kızgınlıkla, gittikçe kayıp edilen bir umutla yetinmiyor, aramaya devam ediyordum.. 'Ooo Fakir uzun süredir görüşemedik, nasılsın, neredesiniz' diyen 3. telefonda 'Yok, Erdoğan'ı izleyemedim çünkü şu an köyde müze açılışım var.' diyordu.
4-5-6-7 derken 'Habertük çağırdı, yayın telaşım var, fakirciğim ne diyeceksen yaz bana' diyen son telefon ve umudu yitiren, 100 yıldır devam eden Kürt Sorunu konusuna çok bilen, prof, aydın diye bildiğim biride 'Yok vallahi şu an denizdeyim' diyordu,


Ya 12 İmamın mateminin tutulduğu, 12 şehidin yasının olduğunu umursamayanların düzenlediği festival ve şenlikle de halay çekenler ne dedi sizce?


Hemen hepsi aynı dedi.. Yani abi 'Erdoğan'ı izledin mi, sence tarihi bir konuşma mıydı, yoksa..' diye başlayan soruma izlemedim, tavla oynuyorum, düğündeyim, halaydayım, yayladayım, toplantıdayım, zaten ne konuşacak ki, boş ver Fakirciğim’.. Dert etme, düşünme, üzülme kendisini ilahi güç sanan, tek adam diyen ve 'hep ben' diyen Öcalan'dan ne bekliyorsun ki?' şeklinde bilinen klasik çok bilmiş söylemler dışında kendilerinden bir şey alamadan kala kalıyordum yerimde..


Ve az önce beklenen tarihi konuşmayı yapmadığını düşündüğüm Erdoğan'ın bunların hepsini benden çok iyi tanıdığını bu nedenle işine, durmak yok dediği yoluna baktığını düşünüyor, kendisine bir kez daha hak verip, 'Bunlar bu kadar kötüyse sen her zaman ki gibi çok iyisin ve işini de iyi yapıyor, biliyorsun Erdoğan..' diyerek daha çok gerilip, kendimi üzmemek için buradan çıkıp, 'Memleket haber bekliyor..' diyerek, 'SİLAHLARIN YAKILDIĞI SÜREÇLE KÜRT SORUNUNU TAVLA OYNAYARAK ÇÖZDÜK!..' nasılsa deyip, haberlerimi yazmaya devam ediyordum..