Ve bugün bir kez daha andığımız üç fidanın hayatları pahasına direndikleri faşizm dün olduğu gibi bugün de yine karşımızda..
Bugün, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı olan Erdoğan başbakan iken 2015 yılında Ardahan'a geldiğinde gazetelerimiz sahibi eşimle birlikte gazeteci olarak kendisini izlemek için gittiğimiz miting alanının kapısında karşımıza çıkan 'akredite' denen engel ile yeni bir anti faşist bir uygulama ile durdurulmuştuk.
Ve o gün gazeteci olarak yaşadıklarımızı aynı gün hemen ele aldığım aşağıda ki köşe yazımı haber olarak ta bugün hâlâ görüştüğümüz, konuştuğumuz haberlerimizi paylaşıp, reklam sahasında ki aynı ekmeği bölüştüğümüz yerel ve ulusalda görev alan gazeteci meslektaşlarıma da, 'Gazetecilere akredite engeli' başlığı ile duyurmuştum.. Ama bugün ki gibi o günde 'iktidarla aramızı bozarız' diyerek gazeteci eşimle birlikte güvendiğim gazeteci arkadaşlar ülkenin sınır kenti Ardahan'da yaşadıklarımızı habere bile değer görmemiştiler..
Ki aynı günlerde hala Ardahan Eczacılar Odası Temsilcisi olduğunu bildiğim ve milletvekili hayalini gerçekleştirmek için her seçimde aday aday olan ama bir türlü aday olamayan ama bu kez yani yapılacak ilk seçimde kendisi gibi eczacı olan CHP Genel Başkanına umut bağlayan Ardahanlı eczacı Yunus Dündar'a da gidip, sitem de bulunmuş ve bugün yaşanacakları o gün iki kişinin sığmadığı eczanesinin arka odasında kendisine bizzat anlatmıştım.
Çünkü, aynı günlerde o dönemde başlayan ve Kozmik oda baskınından bugüne kadar yani baroları ikiye bölen sürece kadar devam eden stk'lara yönelik baskıların ilki olan Türkiye Eczacılar Odasına da baskınlar yapılmış, bende bizzat eczanesine gittiğim Dündar'a, Türkiye Eczacılar Odası'nın Ardahan il Temsilciliği olarak neden dışarı çıkıp, içinde ki Atatürk Büstü dahil, perişan halde bulunan kentin ortasında ki cenazeye dönmüş olan Milli Egemenlik Parkın da neden bir açıklama yapmadıklarını sormuştum..
Ama hem Dündar hem de 'toplum aydınları, okumuşları, önderleri' diye biz saflara lanse edilen ama kendilerine para, şan, şöhret veren toplumun kendilerinden bekleneni alamadığı okumuşlardan olan diğer eczacılar susmuş, değil bir açıklama Dündar gibi hem siyaset hem de ticaret yaptıkları o küçücük eczanelerinde kum altına değil, karlar altına soktukları başlarını kaldırıp, dışarı bile çıkmamıştılar..
Evet, bugün 6 Mayıs 3 fidanın idam edildikleri gün... Dün 4 Mayıs'ta Terzi Fikri, bugün Demirtaş, İmamoğlu, Hatay Milletvekili Can Atalay ve öğrenciler, gazeteciler gibi hapiste olan Osman Kavalalar.. Ve Kılıçdaroğlu gibi yüzüne yumruk yiyen Özgür Özel..
Ve o gün yazdığımız ve Denizler gibi 'Faşizme direneceğiz..' derken o gün gibi bugün yaşananları yazmayan, görmeyen veya Dündar gibi konuşmayanlara mı kime güveneceğiz?
Bilmem ama dün Denizler kadar değerli olan Sırrı Süreyya Önder'in cenazesiyle ilgili olarak 'Ayrılış kararı ve hüzün saati..' başlığıyla yazdığım, yazını giriş bölümünde bulunan 'Cenaze törenine gidip, sanalda bol bol poz verenleri görünce bir zamanlar kollarının altına aldıkları Cumhuriyet gazetesi ile gittikleri meyhanelerde siyah beyaz fotoğraflı pos bıyıklı, devrimcileri hatırlayıp, kendime kızıyordum. Çünkü ben ve benim gibi nicelerinin aslına birer faşo olan bunları tanımakta çok geç kalmıştık..' satırlarımı da hatırlayarak 'Vurulduk ey halkım, unutma bizi..' dediklerimizin Denizleri ihbar ettiğini de üzülerek anımsıyorum..
Evet, Yıl 2015, yıl 2025 ve 10 yıl önce yazdığım o yazının diğer bir çok yazım gibi sanki bugünü anlatırken, suçlunun o yazıda geçenler kadar çeper dibinde, sanalda devrimcilik yapan, cenazelerde timsah göz yaşları döken pos bıyıklı ağabeyler ve bizlerin de bugün yaşananlardan suçunun olduğunu unutmayarak, dün gibi bugün yaşananların el ele vermeyen, yan yana durmayan, sırt sırta vermeyenler yüzünden olduğunu da bilin derim..
Çünkü aşağıda ki yazı bugünü anlattığı kadar o gün bugünlerin yaşanacağını da anlatır gibi..
İşte 5 yıl önce erken yaşta hayata göz yuman kardeşime adını veren Denizleri bir kez daha hatırlatan 6 Mayıs'ta yaşadıklarımız ve yapılması gereken direniş için yazdıklarımız..
**Faşizme direneceğiz..
Ve bu üç fidanın hayatları pahasına karşısında direndiği faşizm dün olduğu gibi bugün de karşımızda..
Dün Ardahan’a gelen Başbakanı izlemek için gittiğimiz miting alanının kapısında karşımıza çıkan yeni bir faşist uygulama ile direncimizi kırma hesapları yapanlar bir kez daha yanılmış ve faşizme karşı mutlaka direnmemiz gerektiğini bizlere bir kez daha hatırlatmıştır..
Seçmenin kendisine verdiği gücü küçük beyinciklerinin arkasında ki faşist düşünceyi hayata geçirmek için kullanmak isteyenlerin mitinglerine getirdiği hazır kıtalarla toplumu yeniden etkilemek ve yeniden iktidarın gücünü arkalarına almak için gerçekleri yazanları, faşizme karşı direnenleri akredite uygulamasıyla durduracaklarını sananlar yanıldıklarını er yada geç anlayacakları gibi hesabını da vereceklerdir..
Gerçekleri yazıp, anlattığımız için onca engelle yetinmeyip, akreditelerle direncimizi kırmayı düşünenler bilsinler ki; Siz ne yaparsanız yapın biz üç fidan, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve Yusuf Hüseyin İnan gibi ölümüne faşizme direnmeye devam edeceğiz..
Tek düşüncemiz ise.. Faşizme kiminle direneceğimizdir..
Çünkü içi fos, pos bıyıklı ağabeyler '12 Eylül tankları bizi ezdi, geçti' derken ya müteahhit, ya dişi kana değmiş birer para sevdalısı yada çel çocuklarını faşist dedikleri devletin kadrolarına yerleştirmek, ihale, makam, mevki almak için, 'Görmedim, duymadım, konuşmadım' maskesini takıp, akşama kadar pişti, hoş gün, okey oynadıkları kahvelerde, derneklerde, kaz ve saz gecelerinde üç maymun maskesiyle devrimcilik yaparlar..
Ve birde utanmadan dönüp, ona buna ve iktidarda olanlara, kendi dünya düşüncelerine sahip çıkan, uygulayan, kendisinden olanla omuz omuza verenlere %li çete, BOB eş başkanı, tek adam, diktatör, faşist demekten öteye geçemeyenlerin bugün bahçelerine, köylerine, bir fidan ağaç bile dikmeyi akıl etmeyip, anlayamadıkları 3 Fidanları sanaldan, yalanda anmaktan öteye gidemeyen içi boş devrimci olmuşlar da ondan..
Yorumlar