Bugün gözlerin, ulakların pardon kulakların gün boyu 12 şehidin kara haberinin geldiği Irak'ta olacakken ben bu yazımda Vanlı Kürt Belediye Başkanının, Edirne pardon Silivri'de tutuklu olduğu, kayyumun yönettiği Esenyurt'ta oradan da İkitelli'ye ve Ardahan'a kulak kabartıp, sılaya bakacağım..
Çünkü, daha şurada bir kaç gün önce, 'Sen ne diyorsun ya biz et, tırnağız' diyenlerin samimiyetini ölçmek adına tüm iyi niyetimle kardeşliği 'KARDEŞLİĞİ ANLAMAYAN KARDEŞLER..' anlatan yazıma önce İstanbul Esenyurt'tan, sonra İkitelli'de ve daha sonra bir türlü Kısır dağının suyunu içemeyen Kürt Hoçvan yaylasında oluşan ilginç tepkilerin yeniden bana doğru yönelmesinden çekinirim..
Evet, kardeşliği anlatan yazımı okuyup, beni arayan ve 'Kardeşim biz burada polise malzeme satarken sen nasıl öyle bir yazı yazar, bizim Kürt olduğunu söylersin.. Sana kim ne verdi' derken sanki Kürt değil, Azeri yada Afrikalı, Amerikalı, Arapmışta, ben de ona iftira atmışım yada akrabasının HDP'den yarım dönem milletvekili olmadığı gibi bana yönelik adice suçlamalarda bulunuyordu.
Ve polise malzeme satanın o polisin kendisini bir Kürt olduğunu bilmiyormuş gibi hırsla açtığı telefonla salak salak bana yüklenirken bu kez de kendisini oralara taşıyan kardeşinin gölgesinden bile rahatsız olduğunu saklamak isteyen büyük iş adamı (!) kendisinin Kürt olduğunu yazmamı şirketine değer kayıp ettireceğini belirtirken müşterilerinin yanında benimde kendisi kadar saf ve salak olduğumu sanıyordu..
Ve, "Sonradan görme köylü kurnazcalar olsalar da yine de hepsi benimde birer kardeşlerimdir..' deyip geçerken bu ikisinin büyükleri olan diğer kardeşin, 'Keşke Kürt olduğumuzu yazmayıp, o iki iyi niyetli değerlendir dediğim safın adını da o güzel yazına eklemeseydin' diyordu..
Ve, '40 lirayı bulan doların 3 lirayı geçerse yüzme tükürün' diyen Yiğit Bulut'un da hayata göz yumduğunu haberi eşliğinde başıma dert açan yazılarımdan birinin daha anlatılmak isteneni anlatamadığına mı yoksa Kobani denen o küçücük yerde Moğolların eseri olan 'Kırk Kızlar' katliamını hatırlatan 40 parti, 40 örgüt kurup ama bir türlü 40 bacı olamayanların kurduğu hayalin gün geçtikçe bir kez daha çöp olduğuna mı yansam derken bu kez 'Irak'ta, Suriye'de ve İran'dan sonra bizimde kendi hayalimiz olacak..' derken ama belde değil, eskisi gibi Nahiye bile olamayıp, Kısır'ın suyunu içmeyi bırak, balık bile yiyemeyen Hoçvan'da bir haber geliyor..
Son yerel seçimlerde DEM'de çay kurup, türkücüye nota olan hewal pardon helvalcıların da beni geç anlayıp, helvadan oluşan notalarla bir kez milletvekili iki kez belediye başkanı olana türküyü çalana benden beter kızdıklarını ve cırtık atmaktan yerelde, ulusalda ses getirecek bir haber, bir mesaj bile verilemeyen suyu, yolu olmayan yayla festivaline gelirse yuhlayacaklarını belirtirken kendileri gibi içlerinde ki ajanları unutmuş ve yuhalanacak denen makamında üst düzey bürokratlarla kanka dercesine arkadaş, sırdaş olan türkücünün sohbeti bitip, yaylaya gelmeyince 'Yuh' diyecek boş ağızları, işe yaramayan elleri yine boş kaldığının haberini de alıyordum..
Evet, 'Kurucu lider Öcalan gelsin mecliste konuşsun' diyen MHP'den ayrılma, Altılı masanın kaçakları olan İyi Partililerin bir Türk deyimi olan ULAK'lığı yakıştırdığı Karslı hemşerim Tuncer Bakırhan başkanlığında ki heyetin irade teslimiyet mi yoksa silah teslimimi tam olarak anlaşılmayan Irak'a doğru yaya olarak yol alırken bende 'Bizim Kürt olduğumuzu niye yazarsın, biz polise malzeme satıyoruz kardeşim' diyen sözde kardeşlerin bu şikayetleri ile uğraşıyorum,
Ve bugünkü bu yazımın sonuna gelirken Irak'ta beklenen ilk görüntülerin geldiği yönünde ki haberleri de izliyor ve bir yandan 'Özgür Basın' deyip, diğer yandan silah bırakma törenine gazeteci alınmayacağını söyleyenlerin 26 yıl sonra gelen ilk vidolu konuşmasını bölgeye alınmayan aynı gazetecilerce tüm dünyaya duyurduğunu anlamayan zihniyetin gazeteci denince hapis yolu gösteren diğerlerinden farklı olmadığını anlıyordum..
Neyse, 'Biz kardeşiz ve kardeş kardeş yaşamak varken ne gerek var Kürt yada Türk veya Boşnak hatta Poşa demeye.. Bize ne Irak, Suriye, İran, Ortadoğu' diyerek bana kızan çok bilmiş ve Kılıçdaroğlu'nun rahmetli kardeşine benzettiğim köylü kurnazlı yürekleri gibi Kardeşliği anlatan o yazımın ne anlatmak istediğini anlamayacak kadar saf olduklarını düşündüğüm ama her şeye karşın, o yazımın benimde kardeşlerim olanları üzse de, 'buda gazeteciliğin cilvesi' deyip, geçip, kapatıyorum beni de onları da üzen anlaşılmayan konuyu..
Ve dün kendilerine yapılanı unutup, bugün kayyumlarla tanıştıkları belediyelere aynısın yaşatılmasını, Silivri'de, Edirne'dekilerini umursamayan görünüp, sanalda verdikleri gülücük dolu yüz ve de pozlarla, 'Yanlış anlamayın çalışıyoruz..' diyen Meral Deniz Beştaş gibilerini yada Kürt olduklarını saklayan saf yürekli kardeşler bana yine kızmasınlar diye bugünkü yazımızı bitirelim diyorum.
Ve heyecan ile izlenen gündeme geri dönüp, 'Silahların bırakılması ardından yapacağı konuşma ile acaba bir Genel AF mı diyecek?!.' diye merakla beklenen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ''tarihi müjde' dediği süreci yakından izlerken, 12 askerin bir mağarada şehit olduğu Irak havaalanını geçip, 12 gün boyunca İsrail'in saldırısına uğrayan İran'da çölün altında bulunan ve 2700 yıl önce oluşmuş denen bir yer altı nehrini hatırlatan güzel bir rüyadayken bir anda araya giren karabasandan kurtulma telaşı içinde uyanmanın üzüntüsüyle bugünkü yazımızı da kardeş, kardeşçe bitirelim..
Yorumlar